11/19/2009

LÜKÜS HAYAT...


Lüks sizin için nedir? Bana göre insanın kendisine duyduğu ve gösterdiği saygıdır.Bu hafta bu konu üzerinde yazacağım çünkü tartışılabilir bir yazı olacağı görüşündeyim. Geçenlerde bu konu hakkında bir haber okudum, bahsetmezsem olmaz.  New York’ta bir restoran da bir öğün yemek için 37 bin Dolar civarı hesap ödenmiş. Dile kolay 37bin dolar yaklaşık olarak 55bin TL . Bu hesabı ödeyende İngiltere’nin en zengin 3. Dünyanın da en zengin 35. İnsanı olan Roman Abrahamovic’in ta kendisiymiş..Bir öğün için lüks müdür yoksa savurganlık mı? “Lüks’’, Fransızca’dan dilimize giren bir kelime... Sözlük anlamı da şöyle:
‘’Giyim kuşamda, eşyada, harcamada, yaşam biçiminde kendini gösteren, gereksiz, aşırı gösterişli durum’’ Bana göre lüks insanın sahip olduklarından daha iyisine sahip olmasına denmeli. İnsanın kazıklanmasına,parasını savurmasına ya da gösteriş için kendisini yırtmasına değil. Benim düşüncelerimle bunların arasında fark var. İnsan hayallerini hep daha iyisine sahip olmak süsler. Her zaman onun için çalışılır,planlarını onun üzerine kurar.  Daha iyi bir araba, daha iyi bir ev, daha kaliteli kıyafetler vs.. Doyumsuz isteklerimizden doğar lüks kısacası. Hep daha iyisi olsun isteriz. Lüks kelimesi aklıma geldiğinde her ne kadar her zaman anlam olarak bana daha sözlük anlamını  ifade etmese de gözümün önüne nedense hep pırlantalar,yakutlar,zümrütler gelir. Ben,birey olarak imkanlarım çerçevesinde her zaman daha kaliteli yaşam bağlamında bahsettiğim anlamıyla lüks’ü tercih ettim. Yani ucuz ve kalitesizindense,diğerine göre biraz daha pahalı olan kaliteliyi kullanmak bana daha mantıklı geliyor. Matematiksel olarak hesaba girmeyi istemiyorum ancak kalitesiz bir malın kullanım süresi ve pahasıyla,kaliteli bir malınki denk olmaz. Hepimiz zaman zaman kaliteli bir mala sahip olduktan,onu uzun uzadıya eskiterek kullandıktan sonra “Pahalı ama kaliteli malmış” cümlesini kurmuşuzdur. Lüks sadece pahalı anlamına gelmemeli yani. İnsan ondan duyduğu rahatlığı,aldığı hazzı,hissettiklerini de düşünmeli. Kimsenin benim marka düşkünü birisi olduğumu sanmasını istemem aksine ben kaliteyi önemserim… Ben Abrahamovic’in yeğeni olduğum için değil memur bir ailenin çocuğu olduğum için bu yazıyı yazmak istedim. Memur demişken de aklıma geldi.Orta halli ailelelerin çoğunda hep şu bilinç vardır. Yemekler her zaman fazla fazla yapılır böyle ailelerin evlerinde,sonra da artar haliyle fazlalıklar. Yenmez dolapta sürünür bir iki gün. Zamanında az yapılmaz, yapılmadığı gibide sonra da fazlalıklar çöpe atılmaz. Sebebide paramız sokağa gitmesin,biraz para biriktirelim de ekonomimiz düzelsindir.Akabinde vaziyet bu değildir aslında? Er ya da geç o yemek çöpe gider sonuç olarak ta biriktirilmek istenen para da da giyim kuşam da da böyledir durum. Kaçınılmaz yani. Bizim ’94 model Doğan otomobilimiz vardı(ona da şükür), yıllarca babam hep daha lüks bir modele sahip olmaktan söz etti durdu ama nerde… Yıllardan beri onu kullanmamızın bir çok nedeni vardı ama az önce bahsettiğim neden hep asıl nedendi. Bu yazı daha da uzar netice itibariyle. Eğer paranız ay sonuna anca yetiyorsa,bunlar için söylenecek şeylerin,yapılacak yorumların yeri bu yazı değil zaten. Sonuç olarak insanın cebinde parası yokken sırf lüks adına portakallı kaz ciğeri yemesi pek de akıl karı bir iş değil. Ancak durup düşünüp daha iyisine sahip olmayı istemesi, sahip olacağı zamanda daha kalitelisini makul fiyata alması da bir o kadar akıllıcadır. Yazımı şu an dünyanın en zengin insanları listesinde bir numarada olan Warren Buffet’ın bir sözüyle bitireceğim. Çorap alırken bile en kalitelisini tercih ederim ancak fiyatı makul olmadıktan sonra kalitenin ne anlamı var?



 Serdar ÖZNEL

TARİH


            Tarih, sadece geçmişi anlatmak için değildir, yaşadığımız zaman dilimini daha iyi tahlil etmemiz için vardır. Geçmişteki gerçekleşmiş olaylardan ders çıkararak şimdiyi kolaylaştırabiliriz. Her konuda, kültürel, siyasi, sosyal ve daha hatırlayamadığım  insanın yaşamıyla ilgilenen her konuda tarih fikir sahibidir. Evet, tarih genel olarak sadece geçmişi anlatır gibi görünür fakat tarihin anlattığı geçmiş geleceğin kapısının anahtarıdır. Sığ bir şekilde bakıldığında tarih pek bir işe yarar gibi gözükmez fakat tam tersi tarih incelenmesi gereken çok önemli bir bilim dalıdır. Toplumumuzun tarihi sevmemesinin sebebi bence lise yıllarlında alınan tarih eğitiminden dolayıdır. Lise yıllarında çoğunluğu gereksiz ve çekiciliği olmayan konular öğretilmektedir. Bunun sebebi tabi ki çok değerli öğretmenlerimizin tarihi anlatma şekli değildir, tamamıyla genel anlatıma ve ezberciliğe dayanan bir müfredattır. Neyse konuyu saptırmayalım ciddi olalım.

             Aslında bu yazımda sadece Herodotos dan bahsetmeyi planlıyordum fakat tarihe bakış açımı da bilmenizi istedim. Herodotos halkın bildiği ismiyle Herodot ( İ.Ö. 484- 424) gerçekten kendisine takılan ismi hak edecek şekilde ‘tarihin babası’dır. Yazdığı kitap ‘TARİH’ antik çağın tarihinin önemli bir bölümünü anlatan ciddi bir kaynaktır. Herodot bugunkü Bodrumun bulunduğu kendi zamanındaki ismi Halikarnasos olan yerde doğmuştur. Herodot gibi bir tarihçinin bizin topraklarımızda yaşamış olması övünülecek bir durumdur bence. Yazdığı TARİH kitabı asırlardır okunmuş, yorumlanmış ve hala aynı ilgiyi görmektedir Bu kitap çok eski olmasına rağmen bir objektiflik harikasıdır ki Herodot kitapta kendinden çok az bahseder. Zaten Herodot un  kendisi hakkında çok az bilgiye sahibiz, nasıl biri olduğunu, ailesini pek bilmeyiz. Herodotos ne olmuş ne gerçekleşmiş ise onu yazmıştır daha azını veya daha fazlasını değil. Günümüzden yaklaşık 2500 yıl önce yazılmış olmasına rağmen şu anda bile ilgiyle okunabilecek bir kitaptır. Bazı bölümlerden alıntı yapmak istiyorum ki bana en ilginç gelen Mısır’a gittiğinde ölü mumyalama yöntemini en ince ayrıntısına kadar yazmıştır. Aynen aktarıyorum ‘…en iyi mumyalama dediğimiz şudur: Önce demir bir kanca ile burun deliklerinden burnu çeker, ama hepsini alamaz, kalanını ilaçla eritir. Arkasından, keskin bir Ethiopia taşı ile ölünün böğrünü uzunlamasına keser ve içindeki her şeyi boşaltır; içini böyle temizledikten sonra  hurma şarabından geçirir ve kokular püskürtür; karnına dövülmüş saf mür ve çeşitli kokular doldurur ve diker. Sonra tabii sodyum karbonat içine daldırıp yetmiş gün onun içinde bırakmak suretiyle tuzlar. Yetmiş günden sonra çıkarır, yıkar ve baştan aşağı Mısırlıların genellikle yapıştırıcı olarak kullandıkları zamka batırılmış gayet ince tül şeritlerle sarar….’ 2500 yıl önce yazılmasına rağmen ne kadar diri bir bilgidir değil mi? Daha o kadar çok ilginç konular vardır ki mesela çağımızın en büyük komplo teorilerinden biri olan mısır piramitlerinin uzaylılar tarafından yapıldığıdır ama Herodotos 2500 yıl önce, yapılan piramitleri izlemiş, onları yapan ustalarla konuşmuş ve bunları kitabında anlatmıştır.
              Herodot un TARİH kitabı üzerine daha çok şey yazılabilir ve daha pek çok ilginç örnek verilebilir ama uzatmaya gerek yok, bence bu kitabı incelemelisiniz. Ben Herodot un TARİH kitabını hayretler içince ve  şaşkınlıkla okurum çünkü bu kitap çok ilginç bilgilerle doldur. 2500 yıl önce yazılmasına rağmen o kadar tazedir ki bence bir 2500 yıl daha tazeliğini koruyacaktır.
Güneş ÖNER