11/07/2009

İTİRAF


Tüm şeytanlarımla ben buydum, açtım..
Tüm vampirler ve gelinleriyle hepimiz aynı değil miyiz aşka KAN gibi susayan,
Bir yaşamı uzatmak istemeyen hangimiz gümüş ayın altında,
Kim bir yaşamı paylaşmak istemediğini söyleyecek kadar şeytanı bol olan..
Belki sen haklıydn, ama ben sandığının aksine hep yalnızdım..
Caddede durmuş sana haykırıyorum, kimse beni görmeksizin,yalnızca o ay ve şeytanlarım..
Bir zamanlar tenini bilen ellerim, artık seni görebilmek için Mesajlara sarıldı,
Aşkını görmezse kanına susadı şeytanlarım..
İntikam, pişmanlık, ihtiras değil bendeki karanlık,
Işığımı açman lazım görebilmen için, gümüş ay beni sadece saklar,
Ona asla itiraf etmedim, ona yalan söyledim sanaysa gerçekleri,
Beni beklemen gereken yerde peşime düştün,
Güzel kadın, beni geri çevirmediğin için tüm itiraflarım,
Tüm geçen yıllarca sen bilmesen de, sen sanmasan da seni unutmadım,
Belki bunları şeytanlarım yazdırıyor ama ben hala yalnızım
Ve bildiğin üzere ağustosu bekliyorum.

Arda ERDEM

Elegy: Aşkın Farklı Hali


   Yaşlı bir adama genç bir kadın aşık olabilir mi? Bir ilişkide yaş farkı ne kadar önemlidir? Aşk nedir? Bu soruları kendime sormamın sebebi izlediğim bir film, adı Elegy ( Elegy’in anlamı ağıt şiiridir). Filmin başrollerinde Sir Ben Kingsley ve Penelope Cruz, yönetmen koltuğunda ise Isabel Coixet bulunmakta.
                   Film konusu tabi ki  kendime sorduğum sorularla paralel. David Kepesh (Sir Kingsley)  edebiyat profesörü, amatör müzisyen ve fotoğraf sanatçısı, edebiyat eleştirmeni,  bir kültür duayenidir. Consuela (Cruz) ise David in dersine giren genç, çekici ve seksi bir bayan. David Consuelayı verdiği bir ders sırasında görür ve daha görür görmez Consuela dan çok etkilenir, kendi kendine daha derste olmasına rağmen onunla  ilgili yorumlar yapar kafasında. Tabi ki David fiziki olarak yaşlı ve karizması olmayan bir görünüşe sahiptir fakat onun kültürlü oluşu kadınları kendisine bir mıknatıs gibi çekmektedir. David, Consuela ile tanışma fırsatı ararken bir anda onu  dönem sonlarında öğrencilerine verdiği partiye davet etmek aklına gelir ve orada birbirlerinden etkilenirler. İlk başlarda Consuela sadece Davidin sahip olduğu kültür birikiminden faydalanmak istediği için onunla birlikte olduğu zannedilir fakat bu böyle olmaz şayet Consuela da David e aşıktır…
                   Film tabi ki daha birçok olay örgüsüne sahip ve film ne kadar sıradan gibi görünen bir konuyu anlatsa da temelinde aslında iki kuşak arasındaki oluşabilecek aşkı anlatmaktadır. Bence bu gerçekleşebilir, çok yaşlı birisiyle çok genç birisi birbirlerine aşık olabilir. Çünkü aşk dış görünüşe değil de tamamıyla içten duygularla kurulabilecek bir şeydir. Aşk yaşa bakmaz, paraya, güzelliğe bakmaz, en çirkine de en görgüsüze de bakabilir derken aklıma Victor Hugo nun   ‘’Ağlamak için gözden yaş mı akmalı? Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı? Sevmek için güzele mi bakmalı? Çirkin bir tende güzel bir ruh kalbi bağlayamaz mı? …… ‘’ şiiri geldi neyse ciddi olalım…
                     Filmdeki en önemli ve beni gerçekten duygulandıran unsurlardan biri ise bir erkek hayat karşısında ne kadar tecrübeli olursa olsun  ve ne kadar çok kültürel bilgi ve birikime sahip olursa olsun aşka düştüğü zaman çok anlamsız, gereksiz, aynı lise çağındaki yeni yetme delikanlılar gibi davranabilir. Bence bu erkeklerin lanetidir. Çok az erkek aşkın karşısında olgun ve çok azı kadınına aşkını belli etmeden durabilir. Bunun için aşık olmayın diyeceğim ama ne yazık ki ve lanet olsun ki aşk dünyada ki en güzel şeydir bizi ne kadar küçük düşürebilse de. Neyse ciddi olalım fazla uzatmadan Elegy bence izlemeniz ve üzerinde kafa yormanız gereken bir film eğer zamanınız olursa izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. Saygılarımla.

Güneş ÖNER

Dost Sofrası


Tatil günleri geç uyanmayı ister ya insan hep, ben hayatımın bir kısmını o tembellikle geçirdim, gün batarken uyandığım oldu bazen. Bazen öyle miskinlik çöktü ki üstüme gün ortasında uyandığımda ayılacağıma tersini perçinleyecek şeyler yaptım. Uzun yoldan dostlar gelmiş olur böyle günlerde, vefalı dostlar üstelik. Evin o durgun havasının aksine ilk uyanan horul horul uyuyanları hunharca uyandırır. Binbir eziyet olur yataktan kalkmak, uyuyana da uyandırana da. Ev halkı bilir böyle özel günlerde ne yapılacağını, bir gün önceden her malzeme vazifeye hazır edilir itinayla. Görev bilinircesine kimse el sürmez nimetlere taa ki ertesi geceye kadar. Buzlar hazırlanır ki ılık sular soğusun nevalenin tadı bellensin diye. Ahali bilir bu perdeleri devamlı kapalı evde kimlerin oturduğunu. Onun için ne arayanımız olur ne de soranımız. Sebep bu değildir ama vesiledir bu durum ara ara buluşabilen 10 yıllık dostların vakitlerini bir arada geçirmeleri için. Daha kendine gelmeden kimsecikler espiriler peşi sıra gelmeye başlar, yanaklardaki süregelen yorgunlukta yinelenir böylece. Yıllardır çekilenlere rağmen suratlardaki tebessüm kırışıklıkları belli eder aslında neyin ne olduğunu. Bu arada öyle bildiğiniz öğrenci evlerinden değildir benim evim. Değildir diyorum çünkü o miskinlik gitti artık evden ama evde pencere kenarı çiçeklerle doldu sanmasın kimse. Vakit geldi mi bizde sofra kuruldu mu adam gibi kurulur, Halil İbrahim sofrası derler ya öyle keyifli bir sofra işte. Sofraya oturduk mu geyikler kesilmeye devam edilir, o şamatanın arasında lokmanın boğazda kalması an meselesidir lakin o sofraya, o muhabbete Azrail gelse vazifesini unutur oracıkta, o anda. “Hadi getirin babayı artık sofraya” der. Gün ışığı görülmeden geçen bir haftanın sonu ve olmazsa olmaz dostlarla kadehleri tokuşturup yuvarlama vakti gelmiştir artık. Gelmiştir dostlar haneye hoş sohbetlerle, özlemle, anılarla, anlatılacaklarla...
Bizde böyle durumlarda assolist başta çıkar sahneye. Gelir emin ellerde sofraya görünümü küçük içindeki deryası koca olan Rakı. Baş köşede yerini alır yanında cengaverleri beyaz peynir, koyun yoğurdu, çereziyle… Herkes köşesine geçer artık maça hazırlanan boksörler gibi... Heyecanla yudumlanan ilk dubleler seri içilir ki genelde saki olan ben gecemizin kilidini açayım ikinci dubleler gelsin diye. Artık heyecanın yerini başka şeyler alır ki ben onları anlatamam onlar bizle yaşanır. Saat gece yarısına gelirken,soluksuzca devam eden muhabbete rağmen o sofranın keyfi bulunmaz hiçbir yerde. Ah be rakı birde 4.dubleden sonra vurmasan lisana da a’larla e’ler birbirine benzemese herşey yavaş çekimden çıksa da daha çok gülsek, daha çok eğlensek, ayıkken birbirimize söyleyemediğimiz şeyleri daha sık söylesek, mesela “Var olun DOSTLAR, seviyorum sizleri…”

Serdar ÖZNEL