11/07/2009

Dost Sofrası


Tatil günleri geç uyanmayı ister ya insan hep, ben hayatımın bir kısmını o tembellikle geçirdim, gün batarken uyandığım oldu bazen. Bazen öyle miskinlik çöktü ki üstüme gün ortasında uyandığımda ayılacağıma tersini perçinleyecek şeyler yaptım. Uzun yoldan dostlar gelmiş olur böyle günlerde, vefalı dostlar üstelik. Evin o durgun havasının aksine ilk uyanan horul horul uyuyanları hunharca uyandırır. Binbir eziyet olur yataktan kalkmak, uyuyana da uyandırana da. Ev halkı bilir böyle özel günlerde ne yapılacağını, bir gün önceden her malzeme vazifeye hazır edilir itinayla. Görev bilinircesine kimse el sürmez nimetlere taa ki ertesi geceye kadar. Buzlar hazırlanır ki ılık sular soğusun nevalenin tadı bellensin diye. Ahali bilir bu perdeleri devamlı kapalı evde kimlerin oturduğunu. Onun için ne arayanımız olur ne de soranımız. Sebep bu değildir ama vesiledir bu durum ara ara buluşabilen 10 yıllık dostların vakitlerini bir arada geçirmeleri için. Daha kendine gelmeden kimsecikler espiriler peşi sıra gelmeye başlar, yanaklardaki süregelen yorgunlukta yinelenir böylece. Yıllardır çekilenlere rağmen suratlardaki tebessüm kırışıklıkları belli eder aslında neyin ne olduğunu. Bu arada öyle bildiğiniz öğrenci evlerinden değildir benim evim. Değildir diyorum çünkü o miskinlik gitti artık evden ama evde pencere kenarı çiçeklerle doldu sanmasın kimse. Vakit geldi mi bizde sofra kuruldu mu adam gibi kurulur, Halil İbrahim sofrası derler ya öyle keyifli bir sofra işte. Sofraya oturduk mu geyikler kesilmeye devam edilir, o şamatanın arasında lokmanın boğazda kalması an meselesidir lakin o sofraya, o muhabbete Azrail gelse vazifesini unutur oracıkta, o anda. “Hadi getirin babayı artık sofraya” der. Gün ışığı görülmeden geçen bir haftanın sonu ve olmazsa olmaz dostlarla kadehleri tokuşturup yuvarlama vakti gelmiştir artık. Gelmiştir dostlar haneye hoş sohbetlerle, özlemle, anılarla, anlatılacaklarla...
Bizde böyle durumlarda assolist başta çıkar sahneye. Gelir emin ellerde sofraya görünümü küçük içindeki deryası koca olan Rakı. Baş köşede yerini alır yanında cengaverleri beyaz peynir, koyun yoğurdu, çereziyle… Herkes köşesine geçer artık maça hazırlanan boksörler gibi... Heyecanla yudumlanan ilk dubleler seri içilir ki genelde saki olan ben gecemizin kilidini açayım ikinci dubleler gelsin diye. Artık heyecanın yerini başka şeyler alır ki ben onları anlatamam onlar bizle yaşanır. Saat gece yarısına gelirken,soluksuzca devam eden muhabbete rağmen o sofranın keyfi bulunmaz hiçbir yerde. Ah be rakı birde 4.dubleden sonra vurmasan lisana da a’larla e’ler birbirine benzemese herşey yavaş çekimden çıksa da daha çok gülsek, daha çok eğlensek, ayıkken birbirimize söyleyemediğimiz şeyleri daha sık söylesek, mesela “Var olun DOSTLAR, seviyorum sizleri…”

Serdar ÖZNEL

Hiç yorum yok: