2/14/2010

You Know Me !!

Robert de Niro ya olan hayranlığımı ne kadar anlatırsam anlatayım yazdığım hiçbir kelime onu izlerken hissettiklerimi karşılayamaz… Oyunculuk hayatı boyunca her filmini izlemişimdir… Her karakterini hatırlarım, ismiyle, mimikleriyle… Çünkü inanılmaz bir oyuncu… Kendisine ait stil ve duruşa sahip bir oyuncu… Tabi ki hayran olduğum başka oyuncularda var mesala Meryl Streep, Marlon Brando, Charles Chaplin, Kate Winslet ve daha bir çok oyuncu ama De Niro nun yeri çok farklı… Nasıl ki eski zaman sanatlarından, sanatçılarından bahsederken; Da vinci, Michelangelo, Picasso gibi kişilerden bahsediyorsak ilerde torunlarımız belki daha da ilerde onların torunları sinemadan bahsedip dönemimizden konuştukları zaman tek bir isim sürekli telaffuz edilecektir… Robert De Niro….


Kendisi aslında oyunculuğun dışında yönetmenlik ve film yapımcılıda yapmaktadır ve bu konularda da gerçekten büyük başarılar elde etmiştir… Her röle bürünebilmesi ayrı bir konu bu rollerin birbirleriyle büyük tezatlık gösterip oyunculuk sırasında hiçbir falso vermemesi çok şaşırtır beni, tabi o gülüşü neredeyse her filminde kullanır ki bu onunla bütünleşmiştir zaten… Şimdiye kadar çektiği filmler 80 i bulmuş durumda ve daha da çekecek gibi bir performans var son filmi Everybody’s Fine (Herkesin Keyfi Yerinde) da gördüğüö üzere, bu filme yazımın sonlarına doğru değineceğim ama önce biraz eski filmlerinden, kültleşmiş filmlerinden bahsetmek isterim…

The Godfather II de genç Vito Corleone yi çok büyük bir başarıyla canlandırdı, aslında onu Godfather daki Sonny rolü için düşünüyorlardı ama genç Vito Corleone rolündeydi ve daha da iyi oldu zaten… Raging Bull da bir boksörün inişli çıkışlı hayatını oynadı ve sadece filmin son beş dakikasında gösterilecek kilolu hali için 25 kilo aldı ve rolünün hakkını verdi… Taxi Driver da genç ve dünyayı değiştirmek isteyen bir taksiciyi oynadı ve rolünün hakkını vermek için saçlarının halini bilmeyen yoktur… Angel Heart da şeytan rolünü, Frankenstain da yaratık rolünün hakkını fazlasıyla verdi, bazı filmlerde büyük mafya babasını, bazı filmlerinde duygusal aile babasını, bazı filmlerinde psikopat bir katili, hatta bazı filmlerinde sert gibi görünen ama homoseksüel olan bir kaptanı oynadı, komedi, dram, aksiyon, bilim kurgu, korku türündeki bütün filmlerde boy gösterdi, bazı oynadığı filmlerde sadece baş dakika göründü ama yine oynadığı rolün hakkını verdi, her bir oynadığı film inanılmaz sürükleyici ve büyüleyici olarak izlendi, izleniyor eminim izlenecektir de…

Son filmine fazla uzatmadan gelmek istiyorum çünkü daha anlatacak çok şey var bu kadarla tabi ki sınırlı değil… Everybody’s Fine ( Herkesin Keyfi Yerinde) duygusal anlamda güzel bir film… Daha önce çekilmiş İtalyan yapımı olan Giuseppe Tornatore nin ‘ Stanno Tutti Bene’ filminin aslında yeniden çevrimi diyebiliriz ama senaryoda biraz farklılıklar var tabii… Hayatını çocuklarına adamış bir baba, eşini kaybettikten sonra çocuklarıyla daha fazla ilgilenmek ister ama çocukları uzaktadır ve beklediği üzere şükran günü yemeğine bahaneler uydurup gelmezler ve babaları da bavulunu kaptığı gibi çocuklarına tek tek sürpriz yapmak ister ama onlarla karşılaştıkça hayatları hiç onun bildiği gibi değildir aslında onu hayal kırıklığına uğratmamak için annelerinin haberi olmasına rağmen hiçbir şeyden haberi yoktur… Ama onlar mutlu olduğu sürece o her zaman mutludur… Filmin oyuncu kadrosunda fedakar baba rolünde Robert de Niro, çocuklarının rollerini ise Sam Rockwell, Drew Barrymore, Kate Beckinsale oynamakta… Filmde dram ve duygusallık üst seviyelerde, oyunculuklar da keza aynı… Robert de Niro nun mimiklerine çok dikkat, yine inanılmaz.... Eğer De Niro ya gelecek sene ömür boyu başarı Oscar ödülü verirlerse şaşırmamanızı şimdiden söylemek isterim… Saygılarımla…


Güneş ÖNER













2/05/2010

And the Oscar goes to…







Geçen günlerde daha doğrusu tam olarak 2 Şubatta Academy Oscar adaylarını açıkladı… Liste geçen senelerden farklı olarak en iyi film kategorisinde on film bulunakta… Önce listeye bir göz atalım sonra kendi naçizane tahminlerimden bahsetmek istiyorum…


En İyi film ;


The Hurt Locker
Avatar
An Education
Distict 9
The Blind Side
Inglourious Basterds
A Serious Man
Up
Up in the Air
Precious


En İyi Yönetmen ;

James Cameron (Avatar)
Kathryn Bigelow (The Hurt Locker)
Quentin Tarantino (Inglourious Basterds)
Lee Daniels (Preciosus)
Jason Bateman (Up in the Air)

En İyi Erkek Oyuncu ;

Jeff Bridges (Crazy Heart)
George Clooney (Up in the Air)
Colin Firth (A Single Man)
Morgan Freeman (Invictus)
Jeremy Renner (The Hurt Locker)

En İyi Kadın Oyuncu ;

Sandra Bullock (The Blind Side)
Helen Mirren (The Last Station)
Carey Mulligan (An Education)
Gabourey Sidibe (Precious)
Meryl Streep (Julia & Julia)


En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ;

Matt Damon (Invitus)
Woody Harrelson (The Messenger)
Christopher Plummer (The Last Station)
Stanley Tucci (The Lovely Bones)
Christopher Waltz (Inglourious Basterds)

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ;


Penelope Cruz (Nine)
Vera Farmiga (Up in the Air)
Maggie Gyllenhaal (Crazy Heart)
Anna Kendrick (Up in the Air)
Mo'Nique (Precious)


En İyi Animasyon ;


Coraline (Henry Selick)
Fantastic Mr. Fox (Wes Anderson)
The Princess and the Fog (John Musker and Ron Clements)
The Secret of Kelles (Tomm Moore)
Up (Pete Docter)




En iyi film dalında on adayın olması bence bu sene için çok iyi oldu hem bazı filmlerin hakkı yenmemiş oldu hem de rekabet arttı ve kimin kazanabileceği paranoyasının şiddetini arttırdı… Çoğu kişi en iyi film ödülünü Avatara vereceklerini düşünüyor ama bence vermemeliler çünkü Oscar ödülü alan bir film bütünlük oluşturmalı, senaryosuyla, oyunculuklarıyla, kurguyla ki Avatar ne kadar inanılmaz bir film olsa da görsellik açısından, senaryo açısından sınıfı geçebilmiş değil… Bence Oscar ödülünü büyük bir sürpriz yaratacak olan Up in the Air filmine verecekler… Çünkü kaliteli bir yapım ve güncel bir konu olan kriz ortamında işten çıkarmalardan bahseden bir film…. Bu kategorideki başka bir ayrıntı ise bir animasyon filmin –Up- ilk defa en iyi film adaylığında olması gerçekten bu da çok heyecan verici bir durum…. Bu kategoride ki her film gerçekten çok kaliteli yapımlar hepsi çok eğlenceli etkileyici yapımlar ama biri kazanmak zorunda… Dediğim gibi bence Oscar ı Up in the Air e verirler ama gönlümdeki film ise Inglourious Basterds… Bu film gerçekten beğendiğim filmlerin arasında bulunuyor ve Oscar alma ihtimali var tabi ki ama diğer dokuz film karşısında pek şansı olabileceğini sanmıyorum…


Her zaman bahsederim bir filmde yönetmen her şeydir, bir filmi film yapan yönetmendir… Bu kategoride gerçekten çok zorlu, her bir aday çok başarılı… Benim tahminim en iyi yönetmen ödülünü Quentin Tarantino’nun alacağı doğrultusunda çünkü geçekten yıllardır çok iyi filmler çekiyor, ne zaman bir film yapsa büyük sükse yapıyor ve bu son filminde de gerçekten inanılmaz bir performans ve birikimle filmini çektiğinden dolayı bence bu ödülü hak ediyor…


Beklediğim an geldi sonunda… İnanılmaz bir aktör olan, bir röle büründüğünde inanılmaz derecede hakkını vererek filmlerde devleşen ve yıllardır Oscarın ne hikmetse kendisine verilmediği bir aktör sonunda ve sonunda Oscar ı alacak… Bu kadar net konuşuyorum çünkü çok başarılı bir aktör… Crazy Heart daki inanılmaz oyunculuğuyla, Jeff Bridges….


Bu senenin en beğendiğim filminde oynayan, İnglourious basterds daki Hans Landa rolüyle Christopher Waltz inanılmaz değimli… Mimikleri, konuşma tarzı hele o filmin sonlarına doğru İtalyancaya girişiyle gösterdiği performans…. İnanılmaz, fevkalade… Bu ödülü fazlasıyla hak ediyor ve benim tahinim ki tahminin ötesinde eminim bundan Christopher Waltz bu ödülü alır….


En iyi kadın oyuncu rolünde Merly Streep bu sene Oscar’a on altıncı kez aday oluyor ve bu inanılmaz bir şey ki bunu fazlasıyla hak ediyor zaten ama her zaman iyi oyunculuk sergilemesine rağmen ödülü de onun alacağı anlamına gelmiyor, bu kategoride en az onun kadar iyi olan Sandra Bullock bu sene Oscar heykelciğini havaya kaldırır bence, zaten bu sene oynadığı film The Blind Side en iyi film adayları arasında… Filmin etkileyici olduğu kadar Sandra Bullock un performansı da bir o kadar etkileyici gerçekten…


En iyi yardımcı kadın oyuncu kategorisinde de bu sene pek sürpriz olacağını sanmıyorum ve Precious da ki rolüyle Mo'Nique bu ödülü fazlasıyla hak ediyor… Umarım tahminim doğru çıkar ve ödülü ona verirler…


Animasyon filmlerin bende hep ayrı bir yeri var… Buz Devri, Wall – E, Shrek mesela… Bu senede gerçekten izlediğimde büyük zevk aldığım ki en iyi film kategorisine girerek büyük bir başarıya şimdiden imza atan ‘Up’ en iyi animasyon film ödülünü alır umarım… Bu kategoride çok etkilendiğim başka film animasyon olan Fantastic Mr. Fox da ayrı bir özelliğe sahip… Filmi yönetmeni olan Wes Anderso nun ilk animasyonu ve bu yönetmen sevdiğim yönetmenler arasında olması yanı sıra filmlerinde değişik karakterlere yer vermesiyle gerçekten çok farklı işlere imza atıyor ki bu animasyonda da öyle olmuş… Mr. Fox un, Up ın karşısında pek şansı yok gibi ama yine de sürpriz yapabilir…


Saygılarımla


Güneş ÖNER



2/01/2010

Ejderin Zehri

Son zamanlarda sinemayla ilgilenen kişilerin neredeyse hepsi Türk sineması hakkında çeşitli eleştiriler yapıyor… Ama bu eleştirilerin neredeyse çoğu Türk sinemasının nereye doğru gittiğini, nereden geldiğini ve nasıl ilerlediğinden çok bizim sinemamız ve Avrupa ve Amerika – Hollywood – sinemasıyla yapılan karşılaştırmalardan ibaret… Bir kere şunu unutmayalım adamlarda teknoloji var… Para, oyuncu, yönetmen, senarist ve sinema filmi için lazım olan her şey fazlasıyla mevcut… Bizde az sayıda kalifiye oyuncu, yönetmen ve senaryo var… Bu şartlarda onlarla aynı statüde değiliz, bence bu tarz karşılaştırmalar yapmamak gerekir… Asıl konu eğer Türk sinemasıysa gayet iyiye gidiyor… Neden mi? Zaten zamanında kendi standartlarımıza göre çok iyiydi… Şu anda da öyledir ve dediğim gibi iyiye gitmekte… Ki düşünün hala bir Hababam Sınıfı, Şark Bülbülü, Çirkin Kral gibi filmleri izlerken ekran başından ayrılmak mümkün değil… Tabi ki şimdi yapılan veya geçmişte yapılmış her filme iyi demiyorum bunu belirteyim… Günümüzde film yapmak için ekonomik engeller neredeyse aşılmış durumda. Bu bazen devletin yardımıyla bazen de büyük prodüksiyon firmaları sayesinde aşılıyor, bu bence büyük bir adım. Bunun sonucu olarak daha çok film yapılmakta, daha çok alternatif bulunmakta ve bu sektör büyüdükçe daha çok oyuncu ve yönetmen yetişmekte… Hal böyle olunca, bu kadar çok Türk filmi beyaz perdede gösterimde olduğundan, insanlar daha çok sinemaya gidiyor ve bu da bence Türk sinemasının ilerlemesi için büyük adımlardan…. Yeni filmlerden olan ve sinemamızın ilerlemesinde bir basamak olacağına inandığım, sinemamızda türüne pek rastlanmayan bir filmden bahsedeceğim… Ejder Kapanı…



Uğur Yücel yine yapmış yapacağını oyunculuğuyla ve yönetmenliğiyle… Ne kadar Kabadayıdaki Ali Osman etkileri görsek de onda, onun oyunculuğunu gördüğümüzde bunu aklımızdan silip atıyoruz bir an ve o, karakteri Abbas ‘a öyle bürünüyor ki Ali Osman‘ı da unutuyoruz, Uğur Yücel’i de … Kenan İmirzalıoğlu ne kadar yeni olsa da daha sinemada, yine çoşturuyor bizi, karakterine sıkı sıkı sarılıyor ve onu da karakterden başka hiç kimseye yapıştıramıyoruz…. Bu iki oyunculuk ve bizim sinemamızda türüne pek rastlamadığımız senaryoya sahip bir filmi izlerken keyfimizden dört köşe oluruz tabi ki… Daha öncede dediğim gibi sinemamız iyiye gidiyor, çok iyiye hem de…


Ejder Kapanı, İstanbul da gerçekleşen seri cinayetlerin çözülmesini anlatan bir polisiye… Katilin öldürdüğü kişiler çocuk tacizcileri ve bu sapıkların afla kısa sürede dışarı çıkması katilin bam teline dokunuyor, katilde adaleti kendi sağlamaya çalışıyor ve kendisi devlet oluyor… Ama adalet böyle işlemez tabi ki bu devletin yasaları var, polisi var... Burada deneyimli, işinde ehil adli dedektif Abbas ( U. Yücel) ve baş komser Akrep Celal ( K. İmirzalıoğlu) devreye giriyor, zorlu davayı çözmek için… Halktan bu katili (ki kime göre katil kime göre kahraman ) övenler, alkışlayanlar da var ve tabi ki lanetleyenler de ….


Film pek hızlı gitmiyor aslında ama cinayetler, araba kovalamacaları, silahlar, sevişme sahneleri falan derken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz… Oyuncular arasında Nejat İşler, Berrak Tüzünataç, Ceyda Düvenci ve Sırrı Süreyya Önder de rollerinin hakkını veriyorlar… Ama yönetmenlik konusunda birkaç kopukluk, aksaklık gözümden kaçmadı tabi ki.. Zaten Uğur Yücel den de mükemmel, olağan üstü bir film beklemiyordum… Filme kötü veya izlenemez demek istemiyorum…. gayet muntazam, bahsettiğim aksaklık kurguda, sadece teknik açıdan… Demek istediğim zaten kendisi bir oyuncu, yönetmen değil… Yapabileceğinin en iyisi bu olurdu… Sonuçta neyin ne olduğunu, film set ortamını bilen biri…. Zamanımızda şarkıcılar bile ne filmler çıkarıyor, Uğur Yücel mi yapamayacak….


En çok etkilendiğim konu ise filmdeki replikler idi… O kadar güzel hazırlanmışlar ki, hele bir tanesi beni çok etkiledi ‘ Allah intikam almak istediği kulunu bir başka kulu vasıtasıyla cezalandırır… Ama Allah’ın ilmini bilmeyenler bunu kulun yaptığını sanır’


Saygılarımla


Güneş ÖNER