11/05/2009

Bazen Puro Yalnızca Purodur*



İkinci yazımın konusunu belirlemek hem çok vaktimi aldı hem de kafamı çok meşgul etti. Yazmak istediğim o kadar çok şey var ki hangisinden başlasam bilmiyorum. Aklıma sık sık farklı konularda yazmak geliyor. Ee yığılma çok olunca da her şey arap saçına dönüyor. Kafam pek bir karışıktı yani. Blog ve yazılarımız hakkında düşünürken en çok yaptığım şey puro içmekti. Belki de düşüncelerimin en yakın dostu olan Puro’dan bahsetmek iyi olacak. Hem ülkemizde halen eksik olan bir kültürden de bahsetmiş olurum diye düşündüm. Bu arada eksikliği ne kadar önemlidir bilmem.. En azından yazımı okuyanlar puroyu nasıl içmeleri gerektiği konusunda ya da içtiklerini sananlar ne içtiklerini ve aslında ne kadar yanlış içtiklerini görürler. Her şeyden önce işin özünden, tütünden başlayacağım ama öncelikle şunu herkesin bilmesini isterim.Diğer bütün tütün ürünlerini unutun ve puro için temiz bir sayfa açın aklınızda. Puro diğer bütün tütün ürünlerinden çok farklıdır. En belirgin farklılık ise puronun en çok benzetildiği sigaraya göre çok daha saf olması. Bir çelişki yaratmak istemem, aslında bu daha çok siyasetçileri karşılaştırmaya benziyor ama sigaranın içinde 4000 kimyasal katkı maddesi olduğunu söylemem hangisinin daha yalancı olduğu konusunda size yardımcı olur herhalde. Sigaranın aksine puroda yani tütününde bu tip eklemeler mevcut değildir çünkü puronun tütünü, tütün yaprağının tamamından yapılır.

Puronun içi dışı birdir. İçindeki diri tütünün arasını dolduracak kıymık tütünler, diri tütünlerle beraber yine koca bir tütün yaprağına bana göre müthiş bir fantezi olan Kübalı yanık tenli hatunların baldırlarında itinayla ve tutkuyla sarılır. Böylece size arzu ettiğiniz zaman eşlik eden her puronun kendi karakteristik özellikleri ortaya çıkar. Puro tütünleri büyük seralarda yetiştirilir, yeterli boy ve çapa geldiğinde kesilir ve kurutulur. Toplanırken kırılmış olan büyük yapraklar kıyılır ve bahsettiğim kıymıklar olarak kullanılırlar. En kaliteli kısımlar ise puronun o şık kıyafetini yani dış sarmasını ve içindeki diri tütünleri oluşturur.

Dünya’da kaliteli purolar için kabul edilen en önemli kıstaslardan bir tanesi puronun el sarması olmasıdır. Bu puronun tahminen ilk defa sarıldığı 18.yy’dan süre gelen bir kuraldır. Yeni dünyanın keşfiyle puroların Avrupa’ya seyahati kimi zaman çetin dalgalarla, kimi zaman da onların ateşini söndürecek kadar şiddetli yağmurlar arasında gemi kaptanlarının vasıtasıyla olmuştur. Ancak 18.yy’ın sonlarına kadar puro bir alışkanlığa dönüşmemiştir.1780’lerde Fransa, Almanya ve İspanya’da puro fabrikaları kurulmuştur.20.yy’ın gelişiyle puro eskiye nazaran daha popülerdir. Bundan sonra puro elit tabakayla özdeştirilir. Winston Churchill, Calvin Coolidge, Al Capone, Groucho Marx, Sigmund Freud ve puro tarihi için bence en önemli isimlerden bir tanesi Fidel Castro bu isimlerden sadece bir kaçı… II. Dünya Savaşı’ndan sonra puro artık yaşlı adamın sembolü olarak görülmeye başlanmış 1990’ların sonlarına doğru puro adeta kendisini baştan yaratmış, pazarda kendisine popüler bir yer edinmeye başlamıştır. ABD’de puro kulüpleri kurulmuş, yemeklerde yöneticiler tarafından tüttürülmesi bir sembol haline gelmiştir. Artık puro lüksün simgesi olmuştur. El sarması purolar bu yıllardan sonra üst sınıfın birbirlerine takdim ettikleri en değerli hediyeler arasında yerini almıştır…


Hepsinin yanında kaliteli el sarması bir puro benim için yıllanmış bir şarap kadar lezzetli, sürpriz bir doğum günü hediyesi kadar heyecan verici,sahil kenarında yürürken insanın ciğerlerine işleyen o mağrur deniz kokusu kadar yoğundur…Benim içtiğim ilk GERÇEK puro Cohiba’ydı.Boyu churchill olan o puronun ne kokusunu ne aromalarını ne de sonrasında ki halimi unuturum.İçkiye yeni başlayanların nasıl hafiften ağıra doğru gitmesi gerekiyorsa purolar için de aynı şey şiddetle geçerli ve doğrudur.Daha önce ciğerlerini dumanla doldurmuş herhangi birisi bile olgun puronun son demlerinde kendisini yorulmuş,çarpılmış ve durulmuş hisseder.Puronun içimi,karizması,raconu diğerlerinden çok farklıdır.Öncelikle puro alırken yapmanız gereken en önemli şey keyfinize bakın,aceleyle değil süreyi gönlünüzce kullanın.Ne yazık ki!!! Türkiye’de halen puro dükkânları bir elin parmaklarından da az. Puro yarım saatlik iş molasında, akşam iş dönüşünde ya da otobüs beklerken ziyan edilecek bir şey değildir. Aksine yayıla yayıla, dost sohbetleriyle ve en yakın arkadaşımız olan Mr. Johnny ”Blue Label” Walker la ahenk içinde içilmesi gerekir. Bu işin düşkünlerinin kesinlikle puroyu içime hazırlamak için bir giyotini ya da delicisi olması şart. Puroyu puro yapan özellikleri korumak için  öyle bildiğiniz çakmaklarla yakmamalısınız, aksine ya kibritle(alev aldıktan sonra kükürt’ün uçması beklenir) ya da torch (roket çakmak)’la yakılması gerekir. Aceleyle değil itinayla. Önce puroyu yavaş yavaş ısıtarak sonra da eşit şekilde yakmak gerekir. Bunların hepsi kendine has aromalarını korumak, son nefesinize kadar anlatacaklarınızın bitmemesi için gereklidir.Dedim ya; küstürmemek gerekir puroyu diye, onu özenle içmek de bir o kadar önemli. Sık sık külünü çırpmamak(gerçek puronun külü olabildiğince düşmez zaten),size özel olan bir puroyu yakıp başkasına vermemek ya da bir başkasının purosuna ateş tutmamak… gerekir. Sıcak meltemin estiği, gökyüzünün parlak yıldızlarla dolu olduğu o akşamda,sahilde sabahın yorgunluğunun hissedildiği tam o anda işte,terasınızda bir gül yaprağındaki çiğ damlası kadar su eklenmiş viskiniz bir elinizde,ağır ağır yakılmış yalnızca ağzınızla değil,ellerinizle,gözlerinizle ve ruhunuzla içtiğiniz o puronun keyfi anlatılmaz yaşanır bence.Lafı çok uzattım herhalde,yazarken bir Boliviar’ın daha sonuna geldim..Cuma’ya görüşmek üzere…

*Sigmund Freud



Serdar ÖZNEL

Hiç yorum yok: