11/05/2009

İSTANBUL


İSTANBUL
             İstanbul 2010 dünya kültür başkenti olacaktır fakat bu şehirde yaşayanların bence yüzde 70 ‘i bu şehrin tarihini ve hatta bu şehirde yaşamanın ne demek olduğunu dahi bilmiyorlar. Sadece ekmek kapısı olarak bakıyorlar. Bunun  nedenini eğitime bağlayacağım fakat fazla uzatmayacağım. Eğitim şart, eğitim olmadan medeniyet olmaz. Medeniyet olmayan yerde kültür-sanat gelişemez; sanatsal, kültürel, eğitsel ürünler ortaya çıkmaz. Bu  şehirde yaşayan halkın eğitimsizliği halkın kendi isteksizliği midir? Yoksa yönetenlerin suçu mudur? Bence bu uzun süre tartışılır. Neyse ciddi olalım konuyu fazla dağıtmadan İstanbul’un kuruluş ve oluşumundan bahsetmek istiyorum.
              MÖ.658 ki bu tarih ortalama olarak çoğu tarih kaynağında 650 der, fakat çok güvenilir kaynaklar bunu MÖ.658 olarak teyit eder. Kolonist Megaryalı Byzas buraya gelir ve burayı bir ticaret merkezi oluşturmak için çalışmalara başlar. Şehri kuran Byzas ’ ın adamları şehre Byzans ismini verirler. Buraya zamanla muhacırlar, çeşitli milliyet ve ırktan insanlar yerleşir. Mevkisi sebebiyle Byzans kısa sürede bir ticaret merkezi haline gelir.  . Doğu Roma’nın ( halk arasında Bizans İmparatorluğu olarak bilinir fakat bu yanlıştır, aslında Bizans küçük bir bölgenin ismidir ) başkenti olmuş ve ismi Constantinople olarak tarihte yer edinmiş, Osmanlı’da yine çok önemli bir şehir olmuş, ilk başlarda Constantinople daha sonraları İslambol ve son hali olan İstanbul ismini almıştır. Bu şehir pek çok kez el değiştirmiş ve birçok kuşatmadan sağ çıkmıştır. Anlatmak istediğim bu şehir kolay yaşanabilecek sıradan günlerin geçirileceği bir şehir değildir. Yürüdüğümüz yollara, baktığımız yerlere dikkat etmeliyiz, oralarda tarih vardır.
              Birçok kültürün tarihini birarada barındırır bu şehir. Bir tarafta kiliseler var iken diğer tarafta cami ve sinagoglar bulunabilir. Birçok ırka mensup insan bulunur, her telden çeşit çeşit insan portreleri mevcuttur bu şehirde. Eğitim seviyesi çok yüksek olan da, tabi ki eğitim seviyesi çok düşük insanlar da bulunur.
               Bu şehirde hakkıyla yaşamak için önce bu şehri sevmeliyiz, bir başka bakmalıyız şehre aşk ile sevgi ile. İşte o zaman bu şehir hak ettiği saygıyı görür. Elbette İstanbul bu kadar kısa bir yazıyla anlatılacak bir şehir değildir.Umarım diğer İstanbul yazılarımda bu şehri daha çok paylaşabilirim.



                     NERDE O ESKİ FİLMLER?
            Son dönem filmleri gerçekten çok canımı sıkmakta. Layıkıyla izlenebilir, DVD si  alınıp arşive konulacak film çok az gösterime girmekte veya piyasaya DVD si neredeyse hiç çıkmamaktadır. Eski filmleri düşünürsek örneğin The Godfather, On The Waterfront, Goodfellas, Citizen Cane, The Maltese Falcon, Taxi Driver, E. T.   biraz daha yakın tarihe gelirsek Saving Private Ryan, Fargo, The Lord of the Rings ve daha birçok hatta yüzlerce film örnek verilebilir. Ama son dönemde verebileceğim kaliteli film ismi çok azdır. Tabi ki vardır yok demiyorum ama eski filmler kadar tat vermiyorlar. Bunu teknolojiye bağlamıyorum, kesinlikle bunu insanların filmleri sanat yapmak değil de gerçekten bir rant sağlamak, para kazanmak için yapmasına bağlıyorum. Neredeyse çoğu film büyük reklam kampanyalarıyla şişiriliyor yani içinde büyük bir rant var ama film gösterime giriyor, izlemeye gidiyoruz, film ne oldu yalan oldu. Neyse ciddi olalım.
           Anlatmak istediğim konu bence filmler konusunda gerçekten bir birikim oluşturmak, kültür yapmak istiyorsak eski, 2000den önceki filmlere yönelmeliyiz. Film seçerken yönetmenine çok dikkat etmeliyiz. Filmi bütünüyle var eden bence yönetmendir. Oyuncular sadece bir resimdir, denileni yaparlar. Oyunculuk da ayrı bir meziyet, hüner gerektirir fakat bu ayrı bir konu. Dediğim gibi yönetmen çok önemlidir. Filmde isterse bütün dünyadan en iyi oyuncular getirilsin yönetmenin ufku açık olmadıkça belli bir kültür birikimine sahip olmadıkça o film hiçbir işe yaramaz.
           Ülkemizde çok iyi yönetmenler vardır ama benim en beğendiğim yönetmen  - kendisi aynı zamanda çok iyi bir kamera teknik bilgisine sahip dir- Nuri Bilge Ceylan’dır. Daha çok  örnek verilebilir ama birkaç tane de Avrupa ve ABD den yönetmen ismi vermek istiyorum. Bunlardan bir tanesi tabi ki büyük üstat Francis Ford Coppola dır; Baba I filmini yüzlerce kez izlememe rağmen filmin kalitesini, senaryosunu, oyunculuklarını hala ilk günkü  kadar şevkle  izlerim. Neyse ciddi olalım.  Coen kardeşlerin filmleri çok iyidir; Fargo, Big Lebowski iyi filmlerindendir. Mesela Avrupa dan Sergio Leone; efsane film The Good, The Bad, The Ugly filminin yönetmeni, Wim Wanders; Paris, Texas filminin her karesi hala aklımdadır.
           Daha o kadar çok yönetmen ve film var ki zamanı gelince hepsinden tek tek bahsedeceğim zaten. Anlatmak isteğim eski filmlerin tadını artık yeni filmler veremiyor bu durumu bu kadar çok film izleyip bu filmleri tahlil etmeme rağmen çözmüş değilim ama umarım bu durum değişir.

GÜNEŞ ÖNER

Hiç yorum yok: