4/30/2010

DOKUZ

Eskiden yapılan filmler, yönetmenlerin ki sadece yönetmen diyorum çünkü bir yönetmen aynı zamanda o filmin senaristiydi, filmlerini yaparken o filmden çok paralar kazanma arzusu beslemiyordu… Onlar sadece bir şeyler anlatmak, duygularını beyaz perdeye yansıtmak ve bütünüyle bir sanat eseri ortaya çıkarmak için uğraşıyorlardı… İşte eski filmleri sevmemin tek nedeni budur… İzlediğiniz görsel bir sanat dalıydı o zamanlar… Sanki bir tabloya bakıyormuşsunuz, sanki bir opera eserini dinliyormuşsunuz, sanki bir tiyatro oyununu izliyormuşsunuz gibidir eski filmler… Eski derken 1920 ile 1972 The Godfather filmine kadar olan aradan bahsediyorum çünkü The Godfather dan sonra gerçekten filmlerden büyük paralar kazanılabilineceği anlaşıldı ve reklamlarla şişirilen, senaryo, yönetmenlik konusunda sanatsal değeri olmayan filmler mantar gibi türedi… The Godfatherdan öncede vardı tabi ki basit filmler ama çok az… Eskiden demişken yanlış anlaşılmasın sadece o dönemde olmuş ve bitmiş değil, yalnız o dönemden sonra sanat ağırlıklı filmlerin sayısı çok çok azalmış sadece bunu biraz Fransız ve İtalyan sineması yakalamaya çalışsa da onlarda pek seslerini duyuramamışlar, günümüz filmlerinde de sanatsal değeri olan, bir filmi izlediğinizde ruhunuzu güzelleştiren filmler var özellikle yeni Türk sineması gerçekten fevkalade… Reha Erden, Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz gibi isimler birkaç örnektir bunlara…



Federico Fellini de bu inanılmaz yönetmenlerden birisi… İtalyan sinemasının Kralı… Çektiği filmlerin normal dünyayla alakası olmaması bir yana, sadece rüyalarınızda göreceğiniz yaratıcılıkta sahneler, dünya üzerinde sadece sirkte veya lunaparkta eğlenebileceğiniz bir ortamı filmlerinde kullanan bir sanatçı… Fevkalade yaratıcılık, fevkalade senaryoyla birleştirerek yaptığı filmler sinema tarihinde her zaman en iyi filmler listesinde üst sırada olmuştur… 1963 de çektiği 8½ ( sekiz buçuk) da bir yönetmenin, kariyerinde fevkalade filmler çekmiş bir yönetmenin artık bir şey üretemediği, tamamen kendi içinde köreldiği ama herkesin ondan film beklemesinin hikayesini anlatıyor… Tabi Fellini bu rahat durur mu? Başrol ön planda bir adamla ciddi bir konuyu konuşurken arkada kadınlar kendi çaplarında danslar akrobasi hareketleri… Film bütünüyle bir şah eser… Zaten baş rollünde Fellinin daimi oyuncusu Marcello Mastroianni ve yine Fellinin filmlerinde eksik etmediği güzel ve çekici kadınlar arasında Claudia Cardinale olunca insan başka bir şey istemiyor doğrusu… Filmde bu yönetmenin duyguları, eksiklikleri, fazlalıkları, sıkıntıları bazen komediyle bazen dramla süslenerek bir rüyayı izliyormuşsunuz gibi anlatıyor… Aslında bütün film baş roldeki yönetmenin düşündüğü, gördüğü dünyayı kafasında nasıl canlandırdığı üstüne kurulu…


Asıl konuya gelmem gerekirse bu filmin yeni uyarlaması daha doğrusu ben ona resmen kopya çekmek diyorum Nine ( Dokuz)… Bu filmin sekiz buçuğun bir uyarlaması olduğunu ve sekiz buçuğun müzikal bir filme dönüştürülerek çekileceğini okudum… Kendi kendine ya aynısı çekcekler hiç değiştirmeden ya da sadece isimleri ve ana konuyu alıp üzerine başka bir film çekecekler diye düşünmüştüm. Çünkü bir Fellini filmini, Felliniden başka kimse çekemez, bunun hayalini bile kuramaz bence, eğer öyle yaparsa sonuç fiyasko olur ki Nine da öyle oldu… Büyük hayal kırıklığı… O kadar büyük oyuncuların bir araya gelip de böyle berbat bir filmin ortaya çıkması üzücü… Oyuncular zaten hakkını verebilmiş ama yönetmen ilk hata ve eksiklik olarak söylemek gerekirse müzikal ve normal bir filmi birleştirmeyi başaramamış. Sanki müzikal sahneler başka bir şeyi anlatıyor, devam eden normal sahneler başka bir şey anlatıyor… Genellikle Fellini’ nin tarzını yakalayabilmek için onun fevkalade yaratıcı sahnelerini, kişilerin düşüncelerini müzikal yolla anlatmak istemiş fakat Fellini’ nin başarısını yakalamanın yanından bile geçmeyip fevkalade bir müzikal film olan Chicago nun yönetmeni Rob Marshall Nine ‘ı batırmış, berbat etmiş, rezil etmiş…


Filmin ne kadar kötü yanlarından bahsetsem de güzel yanlarından da bahsetmem gerekir… Başta İtalya, Roma… Latince de şehirler, ülkeler dişil olduğundan bir şehre aşık olmam yanlış anlaşılmaz sanırım… Neyse ciddi olalım… Ve bir birinden güzel kadınlar… Marion Cotillard, Penelope Cruz, Nicole Kidman, Judi Dench, Kate Hudson, Fergie ve ne kadar yaşlanmış olsa da tekrar beyaz perdede görmekten büyük keyif aldığım, tarzına kurban olduğum, hayranlıkla beğendiğim tek kadın olan Sophia Loren… Kadınların yaşlanmasından nefret ediyorum… Ve tabi adını anmadan edemem fevkalade oyunculuğuyla Daniel Day-Lewis


Bu film sanatsal değere sahip olan bir filmin rezil edilmiş, şişirilmiş, reklam kokan, sadece oyuncuları bir araya getirip film yapılabileceğini zanneden ama yanlış zanneden birilerinin yaptığı bir uyarlama… Kötü olmasının yanında, izlenmeyecek bir film….


                                        Saygılarımla


                                        Güneş ÖNER


Hiç yorum yok: