4/23/2010

Paris'te İki Gün

Genellikle Fransız kadınlarını severim… Çok çekicidirler, çok tarzdırlar ve modadan anlarlar… Giyinmesini gerçekten bilirler… Bakımlıdırlar… Ama bana uymayan bir yanları vardır ki genellikle hiçbir Türk erkeğine uyacağını da sanmıyorum, pek sadık değillerdir, sadık olsalar bile çok fazla rahattırlar… Hepsi değil tabi ki genellemek istemem ama çoğunluğun öyle olduğunu biliyorum… Sorabilirler bana nerden biliyorsun gittin mi Fransa ya Paris’e veya bir ilişkin oldu mu Fransız bir hatunla? Hayır bunların hiç biri olmadı tabi ki ama okuduklarım, araştırdıklarım şimdilik bu yorumu yapmaya yeter diye düşünüyorum… Filozof Friedrich Hegel vatanı Almanyadan hiç çıkmamasına rağmen, başka ülkelerden gelen veya başka ülkelere gezmek için giden arkadaşlarına geldikleri ülke hakkında, sokakları, caddeleri, o caddedeki binaların yerlerini dahi anlatarak herkesi şaşkına çevirirmiş ama soranlara oraya hiç gitmediğini bunları okuduğu kitaplardan öğrendiğini söylermiş… İşte benimkide böyle, bana göre çok okuyan daha çok bilir.. Neyse ciddi olalım…



Film ‘Paris’te İki Gün’… Bayadır izlemek istiyordum, izlemeseydim keşke… Yönetmeni güzel bir Fransız bayan Julie Delpy, genelde romantik filmler çektiğini biliyordum ki bu filme de aksiyon filmi diye başlamamıştım ama bu ne berbat bu ne gereksiz bir film… Resmen Woody Allen dan kopya çekmiş gibi ilişkiler arası analiz ve karakter talili yapmak istemiş ama kurguyu becerememesi, müzik uyumu olmaması ve repliklerin saçma sapan, anlamsız olması filmi bitirmiş… Evet filmin anlatmak istediği bazı konular hoş mesela Fransız bir kadınla Amerikalı bir erkeğin ilişkisindeki zorluklar… Maço erkek, rahat hatun durumu… Şimdi sen bunu bir şekilde veriyorsun tamam ama bunu neden güzel repliklerle sunmuyorsun… Bazen filmde kendini kaybedip konuşulanları felsefi bir konu sanıyorsun ama biraz dikkat edince anlıyorsun ki aslında o senin sıkıldığından dolayı kendi kendine felsefeye sarmandan kaynaklanıyor…


Hatun, Fransız… Eleman, Amerikalı… İki yıllık bir ilişkileri var ve Fransaya tatile geliyorlar… Kız, oğlanı ailesinin yanına tanıştırmaya geliyor ki aile tam bir Fransız aile, inanılmaz rahat, feci… Dakika bir gol bir yemek yerlerken babası kızın gönderdiği elemanın çıplak bir fotoğrafını gösteriyor… Eleman çok utanıyor tabi ama aile rahat kahkahalar, komiklik, şakalar… Eleman sürekli diken üstünde çünkü herkes rahat, kız bütün eski arkadaşlarıyla görüşüyor, onların müstehcen mesajlarını telefonunda saklıyor… Oğlanı babasının pornografik ve nü içerikli sanat sergisine götürüyor… Daha bunun gibi bir çok kaypaklık… Buradaki tek hoşuma giden demin de söyledim iki kültür arasında ki farklılıklar… Bunu ne kadar tam net veremese de yönetmen yine de üzerinde genel olarak durabilmiş…


Filmin iki tane iyi yanı var; birincisi, Paris… Bu şehri nasıl çekersen çek, istersen gizli, puslu kamerada çek, bu şehir yine romantik yine fevkalade, yine sokaktaki hatunlar muhteşem, o zaten yönetmenin başarısı değil… İkincisi ise, baş rol oyuncusu, esas oğlanı canlandıran, Adam Goldberg, adam karizma, tarz, marjinal, severim kendisini, film ne kadar berbat olsa da oyunculuğu muhteşem… Takdir ettim… Bu filmi zamanınız olsa dahi izlemeyin…


                        Saygılarımla


                        Güneş ÖNER


Hiç yorum yok: